“Bu dünya tüm arzuların tecelli mekânı değil ki ” demişti Ebul Vefâ Hazretleri. Evet, bu dünya tüm arzuların gerçekleştiği bir yer değil… Belki de tam olarak böyle olmadığı için, insanın ruhu arayış içinde kalıyor. Eksiklik, insana derinlik kazandırıyor; noksanlık, onu tamamlanma isteğiyle besliyor.
Hazret-i Mevlânâ’nın dediği gibi, “Eksik ol ki, tamamlanasın.” Belki de bu dünyada her istediğimizin olmaması, ruhumuzun özlemle şekillenmesi içindir. İnsan, aradığı her şeyi bulsaydı, arayışın kıymetini bilir miydi? İnsan her aradığını bulamıyor. Bulduğu şeyi aradığı sanıyor. Sandığı da bir hayal mi ondan bile emin değil… Neyin sesi, içindeki boşlukla anlam kazanır; belki de insan da öyledir… “Sebepler var, hikmetler var..” diye devam etmiş Vefâ sultan…
Evet, sebepler ve hikmetler birbirine ince bir nakış gibi işlenmiş… İnsan bazen bir şeye ulaşamaz, ama zamanla anlar ki, aslında o şey ona değil, o şeyin eksikliği ona lazımmış. Bazen de gecikmeler, ruhun olgunlaşması için bir fırsattır.
Her şey vaktini bekler; tohum bile, toprağa düşüp sabırla filizlenmeyi bekler. Biz de sabretmeyi, teslim olmayı ve hikmetleri görmeyi öğreniriz. Zira gözle görülenin ötesinde nice sırlar gizlidir… Bekleyişin elbet bir hikmeti, hikmetleri var. Bazı yollar yokuşludur, bazı kapılar geç açılır. İnsan sanır ki geciken şey kaybolmuştur, oysa vakti gelmemiştir henüz. Gün doğmadan aydınlığa uyanılmaz; toprak çatlamadan tohum filiz vermez. Kendi zamanını bekleyen bir yağmur damlası gibi sabırla asılı kalır kimi arzular. Rüzgâr esse de, güneş kavursa da, düşme vakti gelinceye kadar toprağa inmez. Çünkü bilir ki, erken düşen damla, yeryüzüne varmadan buhar olur.
Belki de bu dünya, her isteğin gerçekleştiği bir yer değil, her isteğin sınandığı bir duraktır. İnsan, eksiklikle pişer, bekleyişle olgunlaşır. Kâinatın döngüsü, insanın iç döngüsüne benzer. Gecenin en karanlık anında bile sabaha dair bir sır gizlidir. Ve bazen, bir kapının açılmayışı, bizi başka bir menzile çağıran en büyük lütuftur. İhsan Oktay Anar Suskunlar isimle romanında der ki; Senin buraya gelmenin sebebi, aslında bizim sana “gel” dememiz değil, onların da “git” demeleridir. Bu yüzden kimseye kötüdür deme. Aslında onlar bilmeden iyilik eden insanlardır…” Bazı arzular, dalında bekleyen meyve gibi, olgunlaşmadan düşmez toprağa. Bazı kapılar, gecikmiş bir selam gibi, tam zamanında açılır aslında.
Ey bekleyişin sancılı terennümü, ey sabrın muhkem sesi, duydun mu tohumun çıtırtısını? “Henüz değil…” diyor! Yağmur damlası düşmeden, rüzgâr esmeyi kesmeden, gece karanlığını içmeden, sabah doğmaz.
Ve insan, arayarak bulmaz bazen, bulduğu zaman da, zaten başka bir şey arıyordur. Belki de her eksiklik, bir tamamlanışın habercisidir…
Beklemek güzeldir. Hele bir de sabırla olursa…